Bir gece de doğdum, bir ömürde ölemedim. Her gün yeni bir başlangıç dedim eskisini bitiremedim...

22 Aralık 2012 Cumartesi

Bu gün kararsız günümdeyim derken...

Kararsız bir günümdeyim diye kendi kendime veryansın ederken, bu gün tam olarak istediğim şeyleri keşfetmek için çok ciddi bir yol kat ettiğimi gördüm. İşe blogumun görsel düzeniyle başladım. Sabahtan beri kaç şekle soktuğumu anlatmaya kalksam inanın roman olur, o kadar yani...  Edison 'un ampulü keşfetmek üzere yaptığı yoğun çalışmaların üzerine asistanı ile yaşadığı olayı bizlere şöyle aktarır; "Peş peşe deneylerin sürdüğü bir gün asistanı Artık bu işten vazgeçsek! deyiverdi.Niçin? Çünkü şu ana kadar iki bin deney yaptık ve hiçbir sonuç alamadık! dedi asistanı, Edison hemen itiraz etti: Bu doğru değil...Evet, amacımıza  ulaşamadık ama hiçbir netice elde edemediğimiz doğru değildir.Çünkü aradığımız şeyin yaptığımız şeyin yaptığımız bu iki bin deney içinde bulunmadığını öğrenmiş bulunuyoruz." demişti. Bende bu noktadan bakaraktan, kendim için şunu söyleyebilirim ki ;bugün ben kendi zevkime uygun olmayan bir çok dizayn yapmış bulunmaktayım. Lakin sonun da istediğim dizaynı buldum. Mustafa Sandalın dediği gibi "İşte bu!"

Mustafa Sandal konumuza nereden dahil oldu demeyin hemen, "O Ses Türkiye" isimli yarışmayı sizde benim gibi takip edenlerdenseniz ne demek istediğimi anlamışsınızdır eminim. O ses Türkiye bence cidden çok emek harcanmış ve bu emeğin karşılığını veren bir program. Ciddi bir çalışmanın eseri olduğu aşikar. Acun Ilıcalı için söz edilen her iltifatın yerinde olduğu kanaatindeyim. Çünkü kendileri bence ciddi anlamda Televizyonun dahi çocuğu olmaya layık. Bir kere o ses Türkiye'yi izlerken kendimi Hülya Avşar, Acun Ilıcalı, Murat Boz ve Hadise ile arkadaş ortamında sohbet eden bir insan gibi hissediyorum ki,bu sohbetler ciddi çok keyifli geliyor. Düzeyli espirilerin olduğu kadar çok ciddi seslerin bulunduğu değişik bir keşif programı adete. O ekip ile gerçekten tanışmak ve aynı ortamda çalışmayı çok isterdim. Keşke bir gün acun beni işe alsa. Sırf onunla çalışmak için neredeyse survivor yarışmasına katılmayı arzulayacağım:))))) Hani işe almasanda survivor  katılmayı gerçekten isterim:)))) Ama manasın biraz büyümesi gerekir.

Konudan konuya atlasam da şu anda mutluluğumu hissetmenizi çok isterdim. Benim gibi ne istediğini, ne yapar ise mutlu olacağını bilmeyen birisi için bu tip hayaller kurmak, daha da fazlasını fark etmek ve hayalleri kurarken ki hissettiğim o haz inanılmaz bir şey. Mesela bugün şu an da görev yaptığım şirketi satın aldığımı ve işlettiği mi hayal ettim ki, o duyguyu size anlatamam.

Kitaplarımı seviyorum bugün bitirdiğim "Mutlu olmak isteyen adam" isimli kitap da gerçekten çok hoş bir tat bıraktı damağımda. Okuması kolay, hafif dozlu bir kişisel gelişim kitabı olmasının yanı sıra,anlatımı gerçekten sıcacık ve çok samimi. O yüzden dostlar söyleyeceğim o ki,Yeni yıla çok az bir zaman kalmışken,kendinizi yenilemek, yeni yıla yepyeni bir insan olarak girmek arzusundaysanız bu kitabı size de şidetle tavsiye ederim...

Sevgi ile kalın hoşçakalın sarmaşıklarım...
Selin

28 Kasım 2012 Çarşamba

Reb'l Fleur by Rihanna bu bir parfümden fazlası

Reb'l Fleur by Rihanna isimli parfümüm bugün geldi, gelmeden önce kokusu ile bir fikrim yoktu lakin şu anda size ne kadar muhteşem bir şeye sahip olduğumu tarif etmeye çalışıyorum. Tam bir kış kokusu olmasının yanı sıra kişiye has bir şeyler saklıyor içinde. İlk kokladığım anda tam bir yaramaz kız çocuğu hissi uyandırdı, aynı rihanna gibi. Yapanları tebrik etmek lazım. Muhteşem olmuş.

Gelelim nefes seansımız da yaşanılanlara. Benim bedenim ve zihnim böyle şeylere çok hızlı adapte oluyor sanırsam, çünkü yoga yapmaya başladığımda da hemen pozitif bir değişimi hissetmiş ve yoga günlerini sabırsızlıkla bekler olmuştum. Bu nefes seansı içinde aynı şeyi söyleyebilirim. İlk seans da dahi inanılmaz bir rahatlama yaşadım. Nefes seansında bir koç eşliğinde bağlantılı nefes almaya çalışıyorsunuz. Bağlantılı nefes hiç es vermeden nefes almak ve vermek diye tabir edilebilir ve sizin bu nefesleri alıp verirken burada bir dönüşüm yaşanması hedefleniyor, tabii bu dönüşümün ne kadar sürede ve nasıl gerçekleşeceği kişiden kişiye olaya göre değişiyor. Lakin şunu söylemek mümkün ki böyle bir deneyim yaşayıp aynı kalmak pek mümkün değil. Seans sırasında vücutta kasılmalar, ağlama nöbetleri, gülme vb durumlar yaşana biliyor. Bu gibi durumlarda sizlerden bağırmanız yada koçunuzun talimatlarına göre bazı sesler çıkartmanız isteniliyor. Bu sesler ile içinizde biriken o negatif enerji resmen topraklanıyor. Bende kasılma ve ağlama en sık rastlanılan durum oldu ve ilk başta yapılan analizin sonunda çıkan, özgüven eksikliğim hep yanımdaydı. Ama seans bittiğinde kendimi bambaşka hissediyordum. Seans sırasında yaşadığım duygu geçişlerinin birinde lise zamanlarım daki odamda olmak, orada her zaman yaptığım gibi yatağıma uzanmış,bacaklarımı duvara yaslamış tavanı izliyor olmak yani o kadar gerçekçi yaşamak acayip heyecan verici bir histi.

Bugün ikinci seansımızı yapacağız, çok heyecanlıyım. Düşünün benim gibi Hürrem tutkunu birisi için çarşamba gününe başka bir şey koymak pek istenilen bir durum değildir. Lakin Yaşadığım şey o kadar etkileyiciydi ki bu seansı daha da ertelemek pek mümkün değil.

Hepinizin bir gün bu deneyimleri yaşamanız dileğiyle

Selin.


19 Kasım 2012 Pazartesi

Birazcık nefes...




İlk haftayı kazasız belasız atlattık gibi duruyor.  Çarşamba  günü  ikinci randevusu mevcut eşimin. O kullandığı ilaçların ağırlığında sersem gibi, evdeyken genel olarak uyumayı seçiyor. Bende bu ara kendimi iyileştirmek için uğraşıyorum. Çünkü şunu daha da iyi anladım ki, kişi iyi olduğunda her şey zaten iyi oluyor.

 Hafta sonu dışarıya yürümek için çıkacağını söylediğinde eşim oğlumun bende geleceğim demesiyle, iki kişilik bir yürüyüş planlandı. Bende bu plana dahil olmayı arzu ederken baş başa çıkmak istediklerini söylediler. Buna inanılmaz derece de bozuldum. Bozulmamam  gerekirdi elbet biliyorum lakin bunu kabul edemedim. Ve dozajı düşük sitemlerimin olmasını da engelleyemedim haliyle. Off ne zor bir şey Allah’ım.

Ne yaparsınız işte en nihayetinde bir kadın ve insanım ve özel olmak istiyorum. Ama Pazar günü bunu pek hissettiğimi söyleyemeyeceğim. Arada bir saatliğine bir arkadaşımın yanına kahve içmek için kaçmamın dışında nefes alınacak bir ortamım pek yoktu. Üstelik eşim bu nefes arasına bile bozulmaktan geri durmadı desem yeri. Bir söz söylememiş olsa da hissettirdiği tam olarak buydu.

Her şeyi ben yapıyormuşum gibi hissediyorum. Mutsuzum hala çünkü korkuyorum,her şeyin her an başa sarma ihtimali beni yiyip bitiriyor. Bundan nasıl kurtulacağımı bilmiyorum.

Allahtan etrafımda çok iyi dostlarım var. Onlar ve donanımları bana zaman zaman ışık olup yol gösteriyor. Bu akşam bir dostumun bana nefes yapacak olması bu şanslarımdan biri. “Transformal nefes” ismi verilen bu uygulama da hedef kısaca nefes ile dönüşüm sağlanması. Daha henüz yaptırmadığım için nasıl bir şey olduğu hususunda bir bilgi veremeyeceğim, lakin yarın mutlaka size de yaşadıklarımdan mutlaka bahsedeceğim.

Şifa olması dileğimle…

15 Kasım 2012 Perşembe

Ben Bir Al-Anon Üyesiyim...

Ben bir Alkolik eşiyim, bugüne kadar yaşadığım tüm sorunların arkasında apaçık (saklı demeyi ne çok isterdim)duran asıl nedeninin eşimin bir alkol bağımlısı olması olduğu gerçeği ile dün yüzleştim. Dünden beri şoktayım. Şokta olmamın asıl sebebi; Adsız alkolikler derneğinin sayfasını incelediğimde; beni, eşimi hatta duygu düşüncelerimi bu kadar aynı hatta bire bir tarif etmesi oldu. Orada anlatılan alkolik benim kocamdı, Onun ailesi olarak tabir edilen topluluk bizdik ve eş olarak bahsi geçen kişi de bendim. Şaşılası bir benzerlik. İnsan sevdiklerine bazı şeyleri konduramıyor demek ki. Evet Eşim alkol alan bir kimse olmasına karşın alkolik yada daha kibar tarifiyle alkol bağımlısı olması mümkün(!) değildi. Aslına bakarsanız ara ara kendi aramızda bahsettiğimiz, ihtimal dahiline aldığımız bir durum olmasına karşın, bugün fark ediyorum ki aslında biz hep öyle olmadığına inanmak için çabalamışız. Ve biz kendimizi kandırmışız. 

Bu şok ile aslına bakarsanız bir taraftan dünyam başıma yıkıldı desem yeri, bu bir aile hastalığı en başında ve daha da önemlisi uzun soluklu bir süreç. Bu süreçte her ki tarafın yükü de kendine ağır. Bir taraf bir bağımlılıktan kurtulmaya çabalarken, diğer taraf yaralı bir şekilde olmasına karşın tüm sevgisini, şefkatini göstermeli ve bu süreçteki olumsuzluklardan etkilenmemeli.Karşınızdaki kişiye de bu olumsuzlukları yansıtmamalısınız vs. vs. vs. Sanırım en zor kısmı burası,ona bir şeyler yansıtmamak zorunda olmak. Oysa ki içimden onu evire çevire dövmek geliyor, gerçekten.İçimde dolanan mengenelerden ona da hediye edesim var bazen. 

Neyse sakin olmam gerektiğini biliyorum, yavaş yavaş hazmetmeliyim. Sonuçta onu seviyorum ve onun eskisi gibi olmasını çok istiyorum tabii. Tüm çaba bunun için değil mi ? Asıl şimdi yapılacak bir sürü şey var Selin. Her şeyin gerçekten düzelmesine hiç bu kadar yakın olmamıştım. İnternette ne yapabilirim diye gezinirken Adsız Alkoliklerin bir başka kolunu keşfettim, Adsız Alkoliklerin ailelerinin toplandığı bir dernek. Bu organizasyonun adı "AL ANON ".

 Al-anon Aile Grupları, alkolik yakınları ve arkadaşlarının ortak sorunlarını çözebilmek için deneyimlerini ve umutlarını paylaştıkları bir topluluktur". diye açıklıyor sitelerinde. Sitelerini incelerken "Al anon sizin için mi?" diye bir kısım mevcut. Bu bölüme baktığımda işte şok oldum. Benim için mi ne demek, resmen benim aklımdan geçen düşünceleri birisi yazmış oraya hissine kapılmama sebep olacak kadar bana hitap ediyordu. Bu siteleri incelemek gerçeği kabullenmenin ne kadar önemli bir adım olduğunu,ayrıca bu tip olayları yaşayan başka kişiler olduğunu fark etmemi sağladı. "Yalnız değilim" düşüncesi garip bir hissiyatın içine girmeme sebep olmadı değil. Ama temelde bu yalnız olmama düşüncesi, çözümün de habercisi oldu. Çünkü orada bu tarz olayları yaşamış ve kurtulmuş binlerce insandan bahsediyor ve her gün kendilerine yeni yeni insanları katmayı amaç edindiklerini ifade ediyorlar. Bu hem yaygın hemde çözüm mevcut demek oluyor ki, bu bilgi içimin sıkıntısı bir nebze olsun yerini ferahlamasına sebep oldu.

Evet dostlar, biraz çetrefilli bir yola girmiş olsak da çözümün mevcut olduğunu bilmek sevindirici. Ne diyelim biz hikayemiz bitti sanar iken , meğersem daha yeni başlıyormuş, erken konuşmuşuz yine vesselam.

Kendime Not: Çocukken oynadığımız oyunlara dikkat etmemiz lazımmış, ama o zaman nerede bize evrenden, düşünce gücünden bahsedecek adam. Hatırlıyorum ilk okul 2. sınıfa giderken bir oyun oynardık. Oyunda karşılıklı iki kişi olurduk. Birisi sıra ile şarkı söyler gibi "kızım seni doktora vereyim mi?" diye sorar diğer kişi "İstemem annecim istemem, her gece eve geç gelir." diye ret ederdi. bu liste uzar gider en sonunda da Anne rolünü üstlenen kişi "Kızım seni sarhoşa vereyim mi?"diye sorar karşısındaki "evet annecim beni sarhoşa ver o her akşam içip içip bana gül getirir" diye biten bir oyundu. Dünden beri düşünüyorum, acaba bu oyunu çok mu oynadım da evrende dur şu kız çocukluğundan beri canı gönülden istiyor bunu yapmasak olmaz mı acaba dedi.

Aman siz siz olun çocuklarınızın oyunlarına bile dikkat edin...


10 Kasım 2012 Cumartesi

mikado çubukları gibi halim...

Karmaşadan ne yazacağımı bilmeyerek oturdum yazımın başına, yazacak çok şey var elbet ama bu ara benim zihnimi toplayamıyorum."Bu sislerin ardından bir konuya odaklanmak o kadar zor ki şu ara" derken kendimi tanımlayacak başlığı buldum. Bir anda zihnimde güneş gibi doğdu adeta.

Oyun esnasında atılan mikado çubukları gibi halim, renk renk, birbirine girmiş düşüncelerle dolu. Bu karmaşayı toparlamanın tek bir yolu var aslında o da oyunu oynamaktan geçiyor. Çoğu oyunun bir kazananı bir kaybedeni olur, bazı oyunların ise sadece kaybedenleri vardır. Çünkü kazanmak bile kaybetmek ile eştir. Bu seferki oyunun hangisinden olacağını tahmin etmek biraz zor. Lakin başlıyorum oyunu oynamaya, sonu her ne olursa olsun oyun artık bitirilmeli. ilk el başlıyor lakin sürekli hata yapıyorum ve karşı tarafa el veriyorum. Offf çocukken bu kadar zor değildi bu oyun. Yoksa oyun hala aynıda benim kaybetmeye yada kazanmaya gücüm mü yok bilemiyorum. En  nihayetinde eğlenmem gerekmez miydi? Evet eğlenmeliydim ama eğlenmiyorum. ikinci elde sıra. O yirmi puanlık siyah çubuk canıma okuyor zamanla, aklım hep onu almakta. Kazanmak kaybetmek bile olsa hırs her bir hücremde dolanıyor inanın. Bir de ego savaşı başladı ki iyice karıştı ortalık. Siyah çubuk daha da önemli hale geldi, ondan önce alınan hiç bir çubuğun toplamı onun puanına eş gelmiyor. Denkleştirmek için hep daha fazla çaba harcamam gerekiyor ki, çaba demeyin artık ben yoruldum.

Onun gücü yokken, istediği kaçak oyunu oynaya biliyorken, ben elimde bin tane elek taş ayıklıyorum resmen.   Siyah çubuk bu kadar önemliyken ben ne yapacağım bilmiyorum...

Arkası yarın...

6 Kasım 2012 Salı

Alışkanlıklara olan alışkanlık....

Herhangi biri bundan 4 sene önce böyle bir evliliğim olacağını söyleseydi, eminim o söylediği an o kişi ile olan  ilişkimiz anında biterdi. Umutlarım, hayallerim, kendime olan güvenim ve en önemlisi benim başıma kötü bir şey gelmez inancı buna sebep olurdu. Fakat bugün dönüp arkama baktığımda öyle bir kimse olmadığını görüyorum , hoş olsaydı bile "nasıl olsa kimseyi dinlemezdim." diyebilecek kadar öz güvenim hala yerinde.

Öz güvenim yerinde ama umutlarım kayboldu, kalbim kırıldı. Güçlü bir karakter olduğumdan dem vuruyor her tanıyan, evet öyleyim. Hem de çok güçlüyüm, kolay kolay kaybetmem yolumu, karanlıkta kalsam hiç korkmam gözlerimi kapattığımda ki karanlıkta olduğumu var sayarım, çoğunluğa karşı tek başıma bile durabilirim , doğrular dilimden kolayca dökülür. Karşımdaki insanı anlarım, anlamak için empati kurarım. Anlamasam da açık açık anlamadığımı söylerim.

Yalanları da tanırım, "karşımdaki kişiyi kitap gibi okurum. " diyen kişiler vardır ya işte bende onlardan bir tanesiyim aslıda. Ama işte bu kadarım sadece. Onuda yapsam bunu da yapsam evliliğimde başarılı olamadım.
Başarının tarifi nedir ki evlilikte ? Sizin için nedir bilemeyeceğim ama benim için sıradanlık sadece. Ama bu kadar basit bir alışkanlığı oturtamadım inanın.

Ben kendim dışında her şeyi oldum bu evlilikte, Psikolog oldum, anne oldum, hırçın oldum, uysal oldum bir tek kendim dışında her şeyi oldum. Ve sonuç tam bir başarısızlık.


Dışarıda sabahlayan bir kocam oldu, alkol almayı kendine görev bilen bir adamdı. Hiç bir işinde bu kadar çalışkan olmadı inanın. Yada bu kadar tutarlı. İçimde bir yerlerde hep bir umut vardı, bir değişim ihtimali üstüne kurulu hayallerim ama bu sabah 05:20 de hepsi yok oldu.

3 Kasım 2012 Cumartesi

Venüs bana kendin ol diye haber yollamış...

Şimdi bir taraftan Alicia Keys dinliyorum bir taraftan hayatımı, şimdimi, geçmişi, seçimlerimi düşünüyorum. "Gelecek bugünde inşaa oluyor." diyen her düşünür aklımın bir tarafından bana sesleniyor. Şimdi ilk fark ettiğim, bordo ojelerimin beyaz ellerimde duruşu oluyor. Bu sahneyi hatırlamak istediğim her an hatırlayacağım. Ve o andaymışım gibi yaşayacağım. Kulağımda " Piano & I "parçası daha da derinleşiyorum anda. Artık unutmak neredeyse imkansız.

Zihnimin oyunları eşliğinde dolanıyorum hangi zaman, kim gerçek bilmeden bazen ama bu sefer farklı bir şeyler var. Kalbim bile bir başka atıyor sanki, kanım damarlarımda daha bir farkında akıyor. Her hücremle tanışıyor gibiyim bugün. Sanırım bir seçim yapıldı ve bir rutin bozuldu.

 Ben sadece  bir seçim yaptım. Venüs'ü dinledim ve kendim olmaya karar verdim. O bile binlerce kilometre uzaktan bana böyle seslenirken, böyle bölük pörçük kalamazdım. Hem neden kalacağım ki o rollerde, hangi sebeple ısrar edecek kendimi red edeceğim.

Ben sadece oğlum için anne yada elemanlarım için yönetici veya yöneticilerim için eleman yada dostlarıma dost, düşmanıma düşman değilim ki; ben bunların hepsiyim, toplamıyım. Ben bir çoğunluğun ortak çocuğuyum. Sadece bir kadın yada yetişkin değilim. Ben bir karmayım başlı başına. O yüzden ben sadece kendimim. 

Şimdi Alicia "Falling" şarkısını söylüyor ki değmeyin keyfime....Kendim olmanın tadını çıkarmaya başlıyorum... Artık ben sadece benim.

20 Ekim 2012 Cumartesi

Pandora'nın kutusu açıldı...

Her insan hayatının belli bir döneminde efsanelerden etkilenmiş yada efsanelerden etkilenmiş birileri ile karşılaşmıştır. Bu karşılaşmalarda yada televizyondaki bazı entel dantel yorumcuların kullandığı bir cümle arasında Pandoranın kutusundan bahsedildiğine şahit olmuştur. Anlamını bilmese de bir cümle arasında kullanmıştır. 
Eğer ki siz anlattığım bu olayların hiç birine rastlamadıysanız yada kişilerle karşılaşmadıysanız yani burada bahsettiğim kişilerden biri değilseniz ve hala pandoranın kutusunun hikayesini bilmiyorsanız işte size bir cümle ile Pandora'nın Kutusu,"Yunan mitolojisinde insanlığın tüm günahlarını barındırdığı düşünülen ve Pandora'ya armağan edilen testi. " 

Şimdi peki nerden çıktı bu kutu diye soracaksınız tabii. Ben sizi sormuş kabul ederek kendi pandora kutumdan bahsetmeye başlıyorum. Pandoranın kutusu öyle kolaylıkla açılacak bir kutu değil sizinde tahmin edeceğiniz gibi. Bir kere ulaşmak çok kolay olmasa gerek diye düşündüm, insanlığın barındırdığı en büyük günahların bir kısmına dahi sahip olduğumu varsaydığım da pek ortalarda bırakmazdım diye düşündüm.. Her neyse ben düşündüm taşındım kendi Pandoramın kutusunu önce bulmaya sonra açmaya karar verdim. Nerede olacaktı elbetteki içimde bir yerlerde gizli olmalıydı.  Bunu anlamak çok zor olmasa da gerçekten bulmak o kadar kolay olmadı.Her yere baktım, içimdeki tüm kadınlara sordum en sonunda içlerinden biri ben onu tanıyorum diyerek karşıma çıktı. Sohbetin bir bölümünde onu benimde tanıdığımı fark etmeme sebep olan bazı kıvılcımlar sezdim ve daha sonrasında pandoranın karşımda duran kadının içine saklandığını anladım. 

Yani pandora benim bir parçamda vardı. İnsanlığın tüm günahlarını barındıran bir parça, İnsana aman Allahım dedirtiyor ama daha geniş bir pencereden bakarak, Mevlana' nın eserlerinede dokunarak  insanı iyi ve kötü her şeyi barındıran bir varlık olarak tanımladığını fark ediyorsunuz. Ve kişinin seçimlerinin iyi yada kötü yaptığını anlattığını.

Neyse diyeceğim şu ki,O çok merak ettiğim Pandoranın kutusunu açtım, içinden çıka çıka  kendim çıktım:))))))))))))

 Acaba Siz kendi pandoranızın kutusunu açtığınızda ne çıkacak ? Hadi bir deneyin bakalım neler olacak, bana anlatmayıda unutmayın olur mu:))

Sevgiyle kalın, kendinizi olduğu gibi sevin...

9 Ekim 2012 Salı

İrem Su ne olur güzel şeyler söyle artık....


Yaaa arkadaş neymiş bu gezegenlerin konumları, yaptıkları açılar ileri geri hareketleri. İki gezegen ileri gidiyor biri geri gidiyor diye tüm iş hayatım kocaman bir kaosa döndü. Siz gülün bana ama bir anlatayım olanları sonra da aynı fikirde mi kalacaksınız bir bakalım ? 

Ailecek biz bu yaz Antalya'ya çok sevdiğimiz aile büyüklerimizin yanına ziyarete gittik. Onlarla beraber vakit geçirirken bana mynet astroloji uygulamasından ve İrem Su isimli astroloğun yorumlarından bahsettiler ve mutlaka takip etmelisin diye de sıkı sıkı tembih ettiler.İlk başta çok ciddiye almasam da derinden gelen merak duygum  eve döndükten sonra beni ele geçirdi ve ben bu sayfayı ve kadını takip etmeye koyuldum.

Bir süre sonra İrem Su 'nun beni takip ettiğini hatta beni tanıdığını  filan düşünmeye başladım. Çünkü kadın o gün ne derse çıkıyor, böyle genellemeler yazan bir insan için çok fazla bilemeyeceği bir çok konuda nokta tespitler yapıyor. Paranoyamın tavan yapmasına sebep olacak kadar yani şöyle söyleyeyim nerede ise İrem Su' nun kendim olduğumu yada beynim okuduğunu  filan düşünecektim o denli. 

Acaba istifa mı etsem dediğim bir günün sabahında kadın bana iş ile ilgili fevri kararlar vermeyin bir işi sonlandırmak yada yeni bir şeye başlamak için doğru zaman değil diyerek durdurmasından, bak bugün eşin ile ilişkine dikkat et, gereksiz tartışmalara gireceğin konular olursa konuyu kapatın demesinden, bu ara size vaat edilenler pek olmayacak demesine kadar neler dedi neler. Buradan bakınca aman canım ne yani herkes diyor diyebilirsiniz ama öyle değil. Her birini doğru anda söylemek gibi bir özelliği ve yazım dili diğer bir çok burç yorumcusundan çok çok farklı. Hayatıma bu kadını katanlardan tutunda benim hayatına kattıklarıma kadar herkes aynı düşüncedeyse benim size söyleyeceğim yegane şey mutlaka okuyun. Ön yargınız bile varsa bile bir kere okuyun eminim ki ön yargılarınızı yıkacaktır.

 Sevgili İrem Su, valla şu aralar burcum vasıtasıyla benim hayatım ile ilgili pek iç açıcı tahminlerin olmasa da iyi ki varsın. Sana çok teşekkür ederim, bir çok arkadaşımın bana yapmadığı bir şeyi yapıp beni iyiye sevk etmek için beni uyarıyorsun. Sağ olasın var olasın cansın valla. 

Sevgilerle 

1 Ekim 2012 Pazartesi

içimdeki 1001 kadın ve ben

 Siz hiç boşluğun içinde asılı kaldınız mı? Ben kaldım. 

     


Bir ikizler kadınına yakışanın tersine biraz fazla depresifim bu aralar... Neşem pek solgun. 31 yaşıma basmamla beraber içimdeki bir şalterin kalktığını hissediyorum. Hayata bakışım her geçen gün değişiyor. Hayatta yapmak istediklerim, kim olmak istediğim netleşiyor. Fakat bu netleşmenin yanı sıra geç kaldım korkusu da içimde büyüyor. İstediklerimi hiç yapamayacakmışım gibi geliyor. Bu duygu içimdeki sıkışmışlıkla birleşince bildiğiniz mengene etkisi yapıyor. Hele bir de boşlukta hissiyle birleşince kaçma umudumu tüketiyor. Valla Allah sizi inandırsın pek iç açıcı değilim bu aralar.

Bende boş durmuyorum tabii ki, içimde barındırdığım onca kadının birinden akıllıca bir fikir çıkacaktır elbet düşüncesiyle onlarla konuşayım dedim. Aman yarabbi ben ne yapmışım böyle, aklı salim hiç kimse yapmaz dedirttiler. O kadar çokmuşlar ki içimde ben kendimi tanıyamadım, susmaz mı biri yaa. Valla her sabah bu kadar yorgun kalkmama pek şaşırmamalı. Vır Vır Vır.... konuşan bir dolu kadın. Neyse baktım ki bu da bir fayda vermeyecek içlerinden 6 tanesini seçerek ne istiyorsunuz dedim. Hepsi teker teker konuştular,isteklerini anlattılar kendi dilleriyle. Her birinin isteği bir diğerinden farklı ama yaptığımız görüşmelerimizin hepsinde çıkarımım şu oldu ki özgür olmak istiyorlar aslında. Nasıl özgürleştireceğim ben sizleri diye kafa yorarken yazarak dediler hep bir ağızdan." Sen bizim toplamımızsın, bizi yazsan yeter." dediler. Onlar yaz dediler güzelde kim okuyacak bizi dedim, zaman yok dedim, ne yazacağım dedim, biliyorsunuz düzenli yazamıyorum ben bugüne kadar günlük bile tutmayı başaramamış birisi olarak bunu nasıl yapabileceğimi bilemiyorum dediğimde hepsi birleşti ve hep bir ağızdan biz sana yardım edeceğiz ve herşey daha güzel olacak göreceksin dediler. O an doğru olan şeyin yazmak olduğunu anladım, çok uzun zamandır hem fikir oldukları bir konu görmemiştim ve bundan etkilendiğimi itiraf etmeliyim.

Bende bu işi daha düzgün yapmak için gereken şeyleri araştırıp okumaya koyuldum. Şimdi iki kaynaktan okuyarak nasıl yazmalıyımı öğreniyorum. Ama orada öğrendiğim ilk şey; Yazdığın yazının az yada çok olması önemli değil, önemli olan düzenli yazabilmek. İşte bende bu ilk kuralı uygulamak için kolları sıvadım ve başladım yazmaya.

İkncisi; İnsan en kolay, bildiği şeyi yazarmış. O yüzden ben de başladım en iyi bildiğimi sandığım şeyden yani  kendimden. Boşluklarımdan, doluluklarımdan, yeteneksizliklerimden, bana dair ne varsa onlardan. Kimi zaman ödevlerimden kimi zaman dedikoladan bahsedeceğim ama bu sefer düzenli olarak mutlaka yazacağım. Bu düzenin sıklığını bulmak da kolay değil elbet ama bakalım elbet ona da bir ad koyacağım bugün.

Sonrada size anlatırım ne yapacağımı, başlarız beraber bir şeyler yazmaya....

22 Eylül 2012 Cumartesi

Değişim....

Değişime o kadar ihtiyacım var ki derken, sonunda o gücü kendimde bulabiliyorum. Tabii değişimi yapabilmek için günümü gerçekten çok iyi programlamam gerekecek. Kendime katmak istediklerimin yanı sıra oğluma da katmak istediklerim olacağı için zaman çok önemli. Hele ki benim kadar yoğun çalışma programı olan , kendine ayırabileceği zamanı  olmadığını düşünen bir birey için ne kadar önemli siz düşünün.

Peki siz şimdi bu kadar zamansızlıktan yakınan biri ihtiyacı olan o zamanı nasıl ve nereden bulacak diye sorabilirsiniz. Ben kendime bu soruyu sorduktan sonra ilk yaptığım şey hayatımı gözden geçirdim ve atıl zamanlarımı ve eylemlerimi fark edip programlamak oldu.

Öncelik ile her sabah kalktığım saatten bir saat önce kalkmakla başladım ve her gün daha geç yatmakla devam ettim. Bu süreç bana çocuğumun uyuduğu bir zaman diliminde 3 saat zaman yaratmama sebep oldu. bu süreci de dizilerle değerlendirmek yerine yapmak istediklerimle değerlendirdim. Dizi hiç mi izlemiyorum tabii ki de izliyorum ama en azından bir saatimi en az kendi ihtiyaçlarıma yönelik yapıyorum. 

Evrim dersimize giren dekanımız bize 5 saatten fazla uyursanız aslında hep uyursunuz demişti. Henüz 5 saat uykuyu kendime yetiremiyorum fakat başarı öykülerini okuduğum her insanın minimum uyku maksimum zaman prensibine sahip olduğunu fark ettiğimden beri amacımı günde 5 saat uykuyla mutlu olmak.

Başarımı zaman içinde hep beraber göreceğiz yada başarısızlığımı.:)))

Bir kere hayatıma Gitar ve Yogayı sokmakla en doğru kararı verdiğimi biliyorum. Yoga benim bu değişime hem bedenen hem ruhsal olarak hazırlanmamı ve hayatımda eksik, yanlış yada zor giden hususları da  kendi zihnim içinde çözmeme sebep oluyor. Gitar ise kendime olan güvenimi ve yaratma sürecimi tetikliyor.

Hafta da bir gün yoga yapmanın bana sağladığı faydanın yanı sıra dolaylı olarak eşime sağladığı fayda inanılmaz. Yaz döneminde ara verdiğim yoganın bana ne kadar iyi geldiğini gözlemleyip yokluğunda ne büyük bir ihtiyaç olduğunu eşim bile fark etti :)) 

Yogayı ilk arkadaşlarım bana tavsiye ettiklerinde onlara çok itimat etmemiştim. Fakat çok zorlu bir dönemeden geçerken onlara çok direnemedim ve başladım. İnanın o ilk yoga seansına gittiğimde kültür fizik hareketlerinin denge koordinasyonları olarak görsem de ders bittiğinde içimdeki çocukça neşe ve huzurun tarifini sadece çocukken evde yada dışarıda oynarken ki anılarımla bağdaştırmıştım. Bu benim arayıp da bulamadığım bir hazineydi. Sanırım bir çok kişi için öyle:))) Ama sonunda bulmuştum ve bırakmaya hiç niyetim de yok inanın.

Gitar ise bir gençlik hevesi olarak kalmak üzereyken hayır ben bunu başarabilirim diyerek kendimi ifade etme biçimim oldu:)))))

Bu seneki hedefim iyi gitarımla iyi müzik çalabilmek ve akıcı bir şekilde ingilizce konuşmak. 

ve bu hedeflerime ulaşırken yoga hep benimle olacak. Sizlere de tavsiye ederim, tavsiyelerinizi de beklerim:)))

Sevgiyle kalın

24 Ağustos 2012 Cuma

Hacı beni bırakın ya,ben uyumak istiyorum...

Masamın üstünde yığılı duran evrak ve kağıtların arasından bana bakan kitaplarımı görmek bana hep zamansızlığı hatırlatıyor. Bu zamansızlığı çağrıştıran kitapların arasına bugün iki misafir daha eklendi. Misafir diyorum çünkü onlar bana ait değiller. Okunacaklar ve kadim bir dostun raflarındaki yerlerini alacaklar. Bir tanesi gerçekten çok değişik ve ilgi çekici. Okuması basit ve bir  o kadar da gizemli:)))) 

Aşk tılsımları,rüyalar ve daha bir çok değişik konudan bahsediyor:))) Zaten  bir kadın gizemli bir şeyler var diyorsa vardır bir çapa nuri değil mi? Bir tanesinden burada bahsetmek istiyorum;

Aile içi gerginlikleri ve kavgaların sebep olduğu negatif enerjiyi kovmak için soğan mucizesine başvurmalıymışız. Nasıl yapıldığını hemen anlatıyorum bir soğanı dörde bölüp odanın her bir köşesine bir parçasını koyuyoruz. bir gün sonra soğan parçalarını toplayıp elle kıyın. kıyılmış soğanları dışarıda toprağa gömün.bu işlemi 5 gün sürdürün diyor.

Ben bugün denemeye başlıyorum. Bu arada bu bilgiyi Nuray Sayarı 'nın beyaz mucizeler kitabından aldım.  Bakalım 5 gün sonunda neler olacak,sabırsızlıkla sizinle paylaşacağım o anı bekiyorum.  


21 Temmuz 2012 Cumartesi

Lepidolit kristali değişim taşı


Değişimin tam zamanı... Yeni bir yıl gelirken listeler yapılır, yeni yılda yapılacaklarla dolup taşan listeler... Fakat bu bir büyü ve sadece 2 Ocak tarihine kadar geçerli . İnsanları saran yeni yıl heyecanının rutin gerçeklerle öldürülmesiyle 2 Ocak günü yapılan o listelerde ki maddeler teker teker yürürlükten kalkar ve yazılı kağıt parçaları bir kitabın arasındaki  yada çöplerdeki umutlar arasında ki yerini alıverir. Çöpe atılan umutlar umutsuzluğu besler...

Oysa ki benim için en doğru zaman şimdi. Biliyorum en derinlerimde bir şeyler değişti çünkü. Derinlerimdeki o büyük boşluk ve karanlığı yok artık. Farkındalık ile alakalı bir durum bu tamamen bence. Bilmek ile çok kalın bir çizgi var aralarında. Eski ile aramdaki o görünmeyen ama var olan, artık şahsıma baygınlık ve bıkkınlık veren bağ da koptu. Rüyalarımda özgürüm artık.

Ama hala değişmesi gereken bir dolu şey var. Çünkü öfke var, ateş gibi canlı ve içimi zaman zaman yakan . Ve bir yürekte öfke patlamaları oluyorsa, başka başka yerlerde sıkışmış bir şeyler daha var demektir. Birini çözmek her şeyi çözmek demek değil ne yazık ki. Ama başlangıçlar önemlidir ve değerlidir. İşte bende o önemli ve değerli başlangıcın başındayım. Ama 2 Ocakta çöpe atılacak isteklerden ve başlangıçlardan yok çok şükür.

Yeni olan her şey iyi olmadığı gibi eski olan her şeyde kötü değildir. 2011 bana öğrettiklerin için, eteğimdeki taşları önüme koyup görmemi sağladığın için teşekkür ederim. Her ne kadar 2009 - 2010 gibi seni de pek iyi hatırlamasam da iyi şeylerin başlangıç arifesiydin benim için. Sevgili 2012 senden neler beklediğimi bilseydin eminim gelmek istemezdin. Ama geliyorsun madem gelirken elin kolun dolu gel bana. Maddi manevi zenginliklerle doldur hayatımı. Huzurumu daim et. Beni dünyanın en neşeli, hayattan en çok zevk alan insanı eyle ve oğlumla bir ömür mutlu olmamız için tüm güzelliklerin kapılarını ardına kadar aç kapanmamak üzere tamam mı? haa yok ben bunları yapamam diyorsan gelme bana da söyleme. Ama gelirsen çok mutlu olurum.

Lustral, İlaçla gelen mutluluk


Mutluluk dediğimiz şey aslında matematiksel bir işlemin çıkan sonucu. Bir olay olur, beyin bunu algılar bir hormon salgılar mutlu olursunuz, başka bir şey salgılar kızgın olursunuz. Bu kadar...

Olaya böyle bakınca insan biraz bozuluyor aslında. Ne bileyim bütün hayatımın amacının birkaç hormona bağlı olması garip geliyor bana. İnsana bir serkeşlik katıyor. Düşünüyorsunuz, "Aman canım benim seretonin değerim düştü ondan bu mutsuzluk yoksa mutsuz olacak ne var." diyebilecek düzeye gelebiliyorsunuz.

Yani her şeyin bu kadar kurala bağlı olması , kader denilen olgunun bilimsel açıklaması gibi duruyor önümde. Ve ilaçlarla sağlanan mutluluğunda delilikten bir farkı kalmıyor.

Beyin denilen o muazzam organın sahip olduğu bir eksikliğin,onun aslında en muazzam tarafı olması da işi daha bir enteresan kılıyor. Çünkü beyin gerçek yaşanan bir olay ile hayal edilen bir olay arasındaki farkı algılayamıyor. İkisinde de salgıladığı hormonlar aynı. Bu da muhteşem bir hayal kurgucusunun yaşamının aslında muhteşem olabileceğinin bir diğer kanıtı oluyor ki,enerjiler ile ilgilenen insanların sözleri daha bir değerli oluveriyor bu bilgi ışığında.

Yani ne yapıyormuşuz, pozitif düşünüp kendimizi baştan yaratıveriyor muşuz...

Bu arada bunu yapmanın kolay yolunu bulan olursa aranızda bana da haber verin olur mu? Şu aralar her şeyi baştan yaratasım var:)))))

Evlilik, Manik-Depresif bir ilişkinin asi çocuğu


Bekarken, annem ile babamın ilişkileri pek parlak değildi. Ara ara güzel anlar yaşansa da, bugün geçmişe dönüp baktığımda hatıralarım sadece "kaos"'dan ibaretmiş gibi geliyor... Maddi zorluklar bu kaos ortamını tetikleyip varlığını daimileştiren etkenlerdi hep. Annem bir çok sorumluluğun altında ezilirken, babamda kurup da gerçekleştiremediği hayallerin altında eziliyordu. Kardeşimle bende  bu dengesiz çiftin gelgitlerinde yaşayarak şekilleniyorduk bir şekilde. Bugün geçmişe dönüp baktığımda ikimizinde bu ilişkiden farklı yaralr aldığını görüyorum, farklı olsa da ne yazık ki ikimizde yaralıyız. Babam özünde sevgi dolu, paylaşımcı bir insanken zamanla çocukları ile görüşmeyen, ihtiyaçlarını önemsemeyen, onları tanımayan bencil bir adama dönüştü. Tabi bu tanımlamaya annemin katkısı büyüktür eminim. Çünkü annem her ne kadar bizimle ilgilense de,bence çok büyük bir hata yaptı ve babam ile yaşadıkları tüm olumsuzlukları bizimle paylaştı.

Ben 10 yaşındayken ailecek Adana da görevli olan amcamları ziyarete gitmiştik. Dönüş yolunda sebebini hatırlayamadığım bir kavgaya tutuşmuştu annem ile babam. Ve o gün Adana - Ankara arası o yolu yarı zamanda geldiğimizi hatırlıyorum. Babam o kadar hızlı kullanmıştı ki bizimle yola çıkan amcamlar bizden 2 saat sonra Ankara'ya anca varmışlardı. Bu tartışma evde de devam etmiş, babamın annemin boğazına sarılmasıyla bir anda durulmuştu. Sanırım o anda ağlayan 2 çocuk ve teyzemin olaylara müdahil olması kavganın zirve yaptığı bir anda durmasına sebebiyet vermişti. Babam bir köşede, annem diğer bir köşedeydi... Ve o güne ait hatırladığım son şey ikisini karşıma alıp konuştuğumdu. Evet 10 yaşındaydım ve aile büyüklerime resmen nutuk atıyor, doğrulardan ve yanlışlardan bahsediyordum. Şimdi bakınca bile çok komik geliyor. 10 yaşında bir çocuğun doğruları:))) Sanırım bu durum onlar üzerinde benden daha derin bir iz bıraktı. Ama benim çocukken aile büyüğü olma vasfım o yolculuktan sonra başladı. Yani o günden sonra annem ile babamın bütün tartışmalarını A dan Z ye hep bildim. İstemiyordum ama biliyordum. Çünkü annem kimseyle paylaşamaz sadece bana anlatırdı. Keşke annem bazı değerlerini hiçe saysaydı da, dertlerini başkalarıyla paylaşsaydı. Çünkü ben anneme akıl verebilecek tecrübede hiç olmadım, onun için sadece içini döktüğü bir ağlama duvarından farksızdım. Bu dert yanmaların arkasına o yükünü hafifletirken, benim taşıyamayacağım yüklerim oluyordu. Ve küçük yaşımın olgun dertleri, hayat için kaygı duymayı öğrenmeme sebep oldukça, hayallerimde bile bir sıkışmışlık hissi hep var oluyordu.

Neyse bekar olmama rağmen evlilik ile bir çok kötü denebilecek bilgiye ve annemin üzüntülerine olmayan hayallerine sahiptim. Fakat bu bilgilerin benim evliliğime bir faydası olup olmadığını merak ediyorsanız hemen söyleyeyim, hayır olmadı. Zaten hiç iyi bir şey öğrenmemiştim. Birde insanların kötü şeylerin hep başkalarının başına geleceğine olan inancı beni de derinden sarıp sarmaladığından, o kadar rahattım ki. Aman ne olacak canım, benim beyaz atlı prensim şöyle olacak, böyle yapacak.... (çok affedersiniz ama babayı yapıyor) 

Her şeyi çok bilmiş ben hata yapamazdım yaa, yapmış da olamazdım zaten. O yüzden "seçimlerim, hareketlerim hep doğruydu." demeyi ne çok isterken, bugün geldiğim noktada büyük bir hata yaptığımı size ilk defa itiraf ediyorum. Ben çok yanlış bir zamanda Evlilik kararı aldım ve evlendim. Evlendiğim partnerim ile çocukluk aşkı olmamız gibi bir çok ayrıntı benim yazdığım peri masalıma çok uygundu, o yüzdende ayrıntıların hiç bir önemi yoktu. Ne önemi olabilirdi ki? Ahh o ayrıntılar, şimdi karın ağrıları içinde yaşadığım tüm sıkıntıların temel sebebiydiler aslında. Ama ultra zeki ben bunu ancak yeni fark edebiliyorum. Ne kadar ironik değil mi?

Şimdi ise kişisel iç savaşlarımla başbaşa tüm sorumlulukları üstlenmiş bir vaziyette bu asi çocuğu dizginlemeye çalışıyorum... Kendi hatalarımın sebebini evliliğe yüklemek çok güzel olabilirdi ama bu benim kendime yapamayacağım bir kolaylık olurdu.

Zor yollarda dolaşan asi bir kovboy misali bu blogun yollarında bir gün şafağa varmayı umut ediyorum aslında.... Yalnızlığımı bu satırlarda yok etmek için tüm çabam. Ne kadar başarılı olacağımı hep beraber göreceğiz nasıl olsa..

Hoş geldiniz puslu karanlık evlilik yollarıma...

Dışım Los Angles içim Bağdat...

Burcum ikizler diye doğduğumdan beri iki yüzlüymüş gibi muamele gördüğüm anlar azımsanmayacak kadar çokken, içine düştüğüm bu ikilemin sebebi hayatımın ikilemlerle bezenmiş olmasından çok, kimsenin bağdatı görmek istememesi... Los angles eglenceli ışıklı gizemli ama bilindik... Peki Bağdat, o çok karanlık, baskı var özgürlük yok, peçe var, savaş var, milyon tane kendi gibi olmak isteyen çocuk var ama kendi kim bilmeyen....
Böyle olunca Bağdat bana kaldıkça büyüyor, Los angles da yalanlarla bezeniyor, büyüyormuş gibi yapıyor.

Bir köprü var aralarında... İpten, tahtadan yapılma, yer yer kırılmış yerlerinden uçurumun korkunçluğu görünüyor, şelalenin çığlıkları duyuluyor... Ya yalan Los Angles te kalacağım yada gerçek Bagdatta ikisinide istemediğimden o yalap şalap köprüde yaşama savaşı veriyorum. Ara ara soluklansam da düşmekten elbette korkuyorum. Düşmemek için, kalmamak için, Kim olduğumu hatırlayan o çocuğa varmak için kanatlarımı geri istiyorum...

Kanatlarıma gebeyim, bunlar doğum sancılarım... yakında ben uçarken, o köprüyü inşaa edenler göreceğim kendi hayatlarına, dönüp bakmayacağım bile. Sadece kanat çırpacağım ışıklara....