Bir gece de doğdum, bir ömürde ölemedim. Her gün yeni bir başlangıç dedim eskisini bitiremedim...

5 Nisan 2016 Salı


posted from Bloggeroid

Ev

27 Temmuz 2013 Cumartesi

http://ppatronice.blogspot.com/



          Ey sarmaşıklarım artık burada devam ediyorum

Korkularımızın verdiği desenlerle yoğrulan, yorulan insanlarız biz...


Kendimize ait bir hayat sürdüğümüzü sanarak yaşayan ve sırf bu yüzden yanılan faniler topluluğuyuz biz aslında. Döngülerle çevrilmiş hayatlarımızın içinde tek bir yolda ilerlediğimizi düşünüyoruz çoğu zaman. Oysaki doğuştan sahip olduğumuz kodlarımız ,kendi ürettiğimiz hormonlarımız, tanıdığımız ve farkında olmasak da hiç tanımadığımız insanların verdiği kararlarla örülü yollardan geçiyoruz. Kelebek etkisi diyerek açıklanan teorilerle ve karmalarımızla baş ediyoruz bilinçsizce. Ve en çok da korkularımızın verdiği desenlerle başkalaşan kimliklerimizle doğru ve yanlışları bulan ve sahiplenen bir yaşam formuyuz galiba. 

Normal nedir, kimdir bilmeden deli olmayı kabul ediyoruz. Böylece her düşünüleni, yapılanı normalleştiriyoruz kendimizce. Kolaylaştırılmış geri bildirimler, kurtarıcımız oluveriyor en korkulu anlarımızda. En çok da bu zamanlarda tanınıyor insanlar. En korktukları anlarda kendileri olmayı seçiyor ve birden bire taktıkları tüm maskeler dar geliyor bedenlerine. O yüzden insanları tanımak için zorluklarda bir arada olmak gerekiyor ya zaten. Çıkarların en çok düşünüldüğü anlarda.

 İş yaşamı en çok örnek topladığımız veri bankamız oluveriyor hep. Oradaki ilişkiler belirli olgularla var olup sağlandığından ve o olgular yok olduğunda yok olduğundan. 


Çevremde para ile güçlenmiş kişiler görüyorum çoğu zaman. Korkularından korkarken insanları yok sayan, para ile kendi doğrularını yaratan. Masanın hep iki tarafı var deniliyor; Yöneten ve yönetilen. Derece derece adlandırılıyor yönetimdekiler ve bu derecelendirilme hep masanın hangi tarafında ne kadar çok payınız olduğuyla biçimlendiriliyor. Orta düzey yönetici deniliyor mesela, orta dece deniliyor çünkü bu insanlar çalışana göre yöneten, yönetime göre çalışan tarafında kalıyor. Hiç bir taraf sevmiyor, her iki taraf da kendinden saymıyor onları; Bir bakıma iş yaşamının arafında, sırat köprüsünün ortasındalar çünkü. Kayıp kimliklerini dengelemeye, masanın bir tarafındaki paylarını arttırmaya çalışıyorlar. Ama bunun da bir bedeli var. Ya ruhunuzu patrona satacaksınız yada kendinizi yetiştirdiğiniz ölçüde bağımsız kalacaksınız. Ben kendimi yetişirdiğim ölçüde bağımsız kalmayı seçenlerdenim. O yüzden sevilmemeyi baştan kabul etmişim. Arafta oturmuş, sırat köprüsünü yuvam bilmişlerdenim. Sırf bu yüzden en çok korkulanlardanım. 

Personelin korkmak ile korkmamak arasında gittiği, yönetimin dik başlı bulduklarındanım. Yönetim dik başlıları sevmez, o itaatkar kişilerden hoşlanır. Eğer üst yönetimiz ahlak sahibiyse sizde cevher olduğunu savunur, işinizi yapıp yük aldığınız sürece sizinle beraber yürür. Fakat ahlakı kendi ölçütleriyle sınırlandıran bir yönetimin, sizi sadece başarısız bir baş belası olarak görmesi an meselesi olduğu kadar kaçınılmazdırda.  


Ben her yaz dönemi baş belası olarak görülen kış dönemi umursanmayan biriyim. Yaz dönemleri hırpalanan bir günah keçisiyim. Bu yazda diğerlerinden farksız benim için. İçimde öfke nöbetlerine sebep olan bu kasırganın göz bebeğine ulaşmama az kaldı. Bayram sonrasına planlanan toplantıların nihai hedefiyim.

Ama bu sefer korkularımın verdiği desenlerle değil benim onlarda yarattığım korku desenleriyle konuşacağız. Ortaya ne çıkar kestirmek oldukça güç, çünkü bu sefer direnmeyeceğim ve kasırganın göbeğinden sesleneceğim...

11 Temmuz 2013 Perşembe

Yarı deli bir kadın, yarı akıllı bir koca.. Çapraşık bir evlilik bizimkisi...


"Deliler ve akıllılar aynı derecede zararsızdırlar. Ancak yarı deliler ve yarı akıllılar çok tehlikelidirler." Goethe






10 Temmuz 2013 Çarşamba

Ben bir annenin doğurganlığının ispatı için doğması seçilmiş olan çocuğum...


Hiç bir zaman iyi bir öğrenci olmadım. Sadece yettiği kadarını yapanlardanım. Hep daha fazlasını yapabileceğine inanırken, kolay olan sığ sularda oynamayı seçenlerdenim. Oyunlarımı oynarken sığ sularda , derin suları hayal bile etmedim. Neden diye sorsanız verecek pek bir cevabım yok, korktum demekten başka. Ölçülebilen bir şey miydi ki kapasite ? Bilemedim. Hiç ölçmedim ki ben kapasitemi, hiç sınırlarıma götürmedim ki kendimi. Zaman zaman sınırlarda dolaştığımı düşündüysem de, bir daha ki sefere gittiğimde oranın sınır olmadığını fark ettim. Kolaycılık böyle bir şeydi aslında. Tembel deseniz o da değilim ama nasıl desem daha çok rotasız bir gemiydim. Şimdi kendime baktığımda çalışkan lakin verimsiz buluyorum. Çok çalışıp az kazananlardanım.

Çokça korkak ve kuyruğunu eğmeyecek kadar da gururlu biriyim ... Başkalarının sorunları çözmelerine bayılsam da hep kendi sorunlarımı çözmek zorunda kalan bir kahraman oldum kendi hayatımda. Oysaki ben korkak rolüne taliptim çoğunlukla. İçimde korkağı oynarken dışımda cesur oldum ben. İçimde saklanırken, dışımda göz önündeydim hep. Hayatımda hep bir şeyler tepetaklak olurken ben hala içinde başka dışında başka biriydim. Ve bu başka başka olduğum birileri yüzenden, tıkandım hayatta. Çocukluğuma kadar indim kafamda, bazı şeyleri çok beğendim bazılarını ise hiç beğenmedim... Ama sanırım hep o dışarıda oynayan özgür kız olmayı istedim. Biri çıksa ve bana,

Birisi -Vanila Sky filmini izlemiş miydin?
Selin -Evet
Birisi -Tom Cruise gibi seni sadece mutlu olduğun anıların olduğu bir hayal dünyasında yaşamak ister misin?
Selin -Eeeee Şeyyy yaniii olabilir tabii, her şey benim istediğim gibi mi olacak?
Birisi -Elbette.
Selin -Hımm yanlış bir şeyler varmış gibi hissediyorum, peki gerçekte ne olacak???
Birisi -Hiç yani Senin için Hiç. Uyuyacak nefes alacak ,yaşlanacak ve bir gün öleceksin.
Selin - Dııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııttttttttttttttttttt ( Konuşma biter. )

Gördüğünüz gibi bir yanım beğenirken bu hayali öbür tarafım "hiç olacaksın" lafını duyunca gene tüylerini dikeltip kabardı. 


Neyse. Ben bir annenin doğurganlığının ispatı için doğması seçilmiş olan çocuğum. Anneme sorduğumda bana böyle bir hikaye anlatmıştı. Aşk meyvesi değilim mesela. Kendi travmalarının kurbanı olmuş bir kadının ve yenilerini yaratmasını sağlayan bir kocanın  meyvesiyim. Buraya nereden geldik derseniz işte ilk tıkanmanın olduğu yerdeyim şimdi. Anne kucağında baba ocağında.

Anlaşamamak mevzu oldu mu, Annemle hiç anlaşamazken babamla sadece anlaşamamam. Anlaşmak mevzu oldu mu da, Annemle daha çok anlaşıp babamla sadece anlaşmak değişik bir karmaşa yaratıyor. Her biri kendi halinde çok süper insanlar olmalarına karşın beraberlikleri süresince çok başarısız bir ikiliydiler. Yaşla beraber bir şeyler değişiyor sananlardansanız aynı zamanda yanılanlardansınız da. Çünkü değişen hiç bir şey olmadı bence. Tabii çözülen bir şey olmadığı için olabilir. İki tarafta ruhsal yaralarının farkında değilken, iyileşmek istemiyorken bu yaralardan beslenmeyi seçmişken nasıl olabilirdi ki değişim. Olmadı da.

Değişim annemin hayallerinde bile yokken; Babam ise mükemmelliğine değişim ile leke bile süremezdi. Babam tam bir holigandı. İnandığı doğrulara saplantılı şekilde savunan ve bağlananlardandı. O yüzden onunla farklı düşündüğünüz konularda sohbet etmek (eğer onun dediklerini kabul etmeyecekseniz) mümkün değildi. Yok ben illaki sohbet edeceğim kendimi ifade edeceğim diyorsanız sohbetin 10. dk sonra kavgaya hazırlıklı olmak ve akabinde gelecek olan küslüğü kabullenmeliydiniz çünkü babam konuşamadığı gibi çok iyi küserdi. Küslüğü için çeşitli branşlarda rekor denemeleri yapmış Çocukları ve eşi için; en az 6 ay ile en çok 3 sene. Kardeşleri için 5 sene ile 10 sene (hatta biriyle hala sürüyor:))) ile Guinness dünya rekorlarına girmek için başvuru yapılabilirdi lakin ispatının çok uzun zaman alacağından biz çocukları olarak bu onurlu ödülden vazgeçtik:)

Annem zorlu bir çocukluk geçirmiş üstüne ailesini arka arkaya ve gençken kaybetmesiyle travmalardan kurtulamamış geçmişe saplanıp kalmıştı ve bir kurtarıcı arıyordu. Kocasında bulamadığı bu kurtarıcıyı çocuklarında bulmak için çabalıyordu. Gittikçe içine kapanıyor tüm sorunlarını çocuklarıyla konuşmakta bir sakınca görmüyordu.  Babam ise hep hatayı kendi dışında aradığından aile hayatının yanı sıra ticari hayatında göz göre göre bitiriyor fakat her zaman ki gibi bunu kabul etmiyordu. Babam bencildi ve kendinden başka hiç kimseyi düşünmemişti. Ona sorsanız hayatını ailesi için heba ettiğini söylerdi, fakat bizim açımızdan baktığınızda bunun gerçek olmadığını görmeniz pek uzun sürmezdi. Bugüne kadar aldığı tüm kararları sadece kendi isteklerine göre almış, sıkıntıya düştüğünde ilk bizi suçlamıştı.

Anne kucağı ve baba ocağı böyle olunca sıkıntıya düştüğünde ailesini arayanlardan değilim ben,olmayı isterdim lakin beni anlamayarak beni daha çok üzecek yorumlara hiç ihtiyacım olmadı. Elbette bu kanaate varana kadar bir çok başarısız denemem oldu o kadar.

Ben bir tek kendi hayatımın kahramanı olmak istiyorum. Lakin korkuyorum. 

Korkularımla yüzleştiğim zaman, dışımdaki ile içimdeki birleştiği zaman kahraman olacağım...

30 Mayıs 2013 Perşembe

Bin kadın, bir beden ; Üç Şair Üç Şiir...


                Tüm kutlamalar az kalır bunların yanında, içimdeki kadınlarımın hepsine iyiki doğdunuz...

Kutlu olsun dogum gunun, kotulukler uzak olsun
Mutlu ol omrunce, uzulmeler sana yasak olsun
Kalbin kirilmasinda, uzerinde kir pasak olsun
Sen uzulme sakin, uzulmelerim sana feda olsun

İyi ki dogdun, iyi ki vermiş yaradan seni bizlere
Yildirim gibi caktin, guneş gibi actin ustumuze
Soz oldun, mani oldun, saz oldun bestemize
Kutlu olsun dogum gunun,nice mutlu senelere

Can yücel

***
Yapraklara dallara, yeşillere, allara,
nice nice yıllara gülüm, nice nice yıllara.
Yaprak dala, al yeşile yaraşır,
gayrı bundan böyle vermem seni ellere

Nazım Hikmet Ran

***
Sen iyi ki doğdun
Ben iyi ki yaşıyorum
Ne güzel şey
Seni hala seviyorum

Aziz Nesin