Bir gece de doğdum, bir ömürde ölemedim. Her gün yeni bir başlangıç dedim eskisini bitiremedim...

7 Ocak 2013 Pazartesi

Baksan yanı başımda, dizimin dibinde, görsen diyar diyar uzakta yalçın kayaların ötesinde…


Viran bir şehir taşıyorum içimde… Hissettiğim hüznü anlatmaya ne dost dayanır, ne de bende ki bu yürek katlanır. Dilim lal olmuş, gitmiş öteye, zihnim durmuş kalmış beride… Akan sulara anlatsam acaba alır götürürler mi bu derin karanlığı, yok edebilirler mi?
Anneme sarılıp ağlayasım var, başımı omzuna koyup teselli arayasım… Ama yapamam ki… Onu üzmekten korkarım, bir karar vermekten çekinirim. Böyle içimde bir volkan, aklımda bin bir kuşku, yüreğimde ise korku var ahh dostlar, yüreğimi dirhem dirhem yakıp kül eden.
Baksan yanı başımda, dizimin dibinde, görsen diyar diyar uzakta yalçın kayaların ötesinde…  
Başucumda “Imany - You will never know “ söylüyor sanırım birazdan da bana “Slow down” diyecek…  Kim bilir belki haklıdır. Deliriyorum sanırım. Yok yok freninden boşalmış araba misali savrularak ve hızlanarak bir zaman geçirdim, şimdi ise sakinleşip dinginleşmeye çalışıyorum inanın. Sanırım bunları yaparak kendimi daha iyi hissedeceğim. Bu akşam bana destek olmaya da Sevgili dostum Jonathan Franzen –Özgürlük kitabı ile gelmiş.  Sanırım aradığım manevi desteği doğru yerde bulamayınca kendimde arıyorum. Belki de tam aramam yerdeyim, kendimde.
Korkularımla, endişelerim ve doğrular arasında sıkışıp kaldım. Doğru ne peki deseniz verecek daha bir tane cevabım bile yokken, bir dolu komplo teorim var kendi hayatıma dair. Bir yol göstericiye o kadar çok ihtiyacım var ki. Aslında bana ne yapmam gerektiğini söyleyecek birine ihtiyaç duyuyorum. Yani birisi gerçekten geleceği görse ve bana anlatabilse bugün daha mı doğru karar verirdim acaba. Yâda verdiğim karar benim mi olurdu? Bu soruların cevabını bilmiyorum ama daha rahatlatıcı olacağı kesin.
Çok bilinmeyenli denklemler yorucu oluyor benim için… X,Y,Z artık kendi başının çaresine baksalar ve beni sadece kendimle baş başa bırakabilseler, her şey daha kolay olsa, olmaz mı? İlla ki bir alengirli yolda karşılaşmaları gerekiyor değil mi? Hepsi bir aradayken.
Bizim hikâye, iki inatçı keçinin köprüde karşılaşmalarını anlatan hikâyeye benzedi. Karşılaştık ve kimse geri adım atmıyor. Daha sakin karşılamam gerekirdi belki, daha anlayışlı olmalıydım. Ama olamadım. Hangisinin doğru olduğunun o an bir önemi yoktu ki, o an hayal kırıklığım, korkularımla el ele vermişti çoktan, ele geçirmişti ki bedenimi, zihnimi, her şeyimi. Korktum da ne oldu sanki korkularımın gerçek olması dışında tabii. Hiç! Hiç bir şey!
Hiç biri ile aranızda özel bir bağ kurup, onu kendi bedeninizde takip ettiğiniz oldu mu? Göz seğirmeniz de, kalp atışınızda ya da ne bileyim rüyalarınızda? Ben takip ettim. Rüyalarım da, kalbimde, içimdeki en kuytu köşelerde dinledim…  Şu son bir aydır içimdeki huzursuzluğun sebebi de, kalbime saplanan hançerlerin sahibi de oymuş meğer. İlk hissettiğim de de biliyordum. O yüzden daha çok korktum. Öğrenmemek istedim. Kaçmak istedim ama saklanamadım.  
Onu kaybetmek istemiyordum da ondan korktum. Ama kaybetmek istemediğim asıl son 2,5 aydır gördüğüm adamdı. 4 yıldır evli olduğum kocam ya da 7 yıldır beraber olduğum erkek ya da 20 yıllık çocukluk arkadaşım değildi. Parça parça içinde var olduğunu hissettirdiği bu yanını hiç kaybetmek istemedim ben. Askerdeyken büründüğü kişi ile aynıydı, hem de yanımdaydı bu sefer. Ama dün kaybettiğimi yüzüme vurdu. Biliyorum asıl kaybı haftalar önce yaşamıştım.  Nasıl bildiğimi sormayın bana, bir kadın bilir ne zaman kaybettiğini. Sözlerinden, cümlelerinden, davranışlarından her şeyden her şeyden biliyorum… Çünkü aldığı nefesin sayısından kurduğu cümlelere kadar her şeyin sıralaması aynı.  Yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali, o sadece beni bastırmaya çalıştı.
Tedaviyi ret etmiş. Duydunuz mu? Bana dün öyle söyledi. Cahil cesaretine sahip cesurlardan o. Terazisinin kantarı oynak olanlardan. Sanki iki kişilikli. Zeki ama akıllı değil. Sanırım benim gibi.
Biliyorum bu süreçleri, ben basit bir diyete başladığımda yapıyorum bunları o mu yapmayacaktı. Şekersiz bir yaşam seçersin ama istersin onları tüketmeyi, bir süre iraden hâkimdir. O süreçte inanırsın kendine, kontrol edebildiğine ama ilk şekeri yemenle beraber zaman içinde eskiye dönersin fark etmeden fark ettirmeden. Yâda fark ettirmediğini sanaraktan. Ama biliyorsundur. Bir ilaç bu isteği köreltir, kullanmazsan iraden de yemeye başlarsın. Ve bir gün iraden o gücü bulamaz kendinde ve yenilirsin. İlk başarı her zaman başarabileceğin hissini verirken ilk yenilgide tekrarları doğurur. Biliyorum. Ama dedim ya benimki basit bir diyet en fazla bana 5 kilo aldırır, hayatımı çalmaz. Ama onun ki benim, çocuğumun, onun hayatını mahveder. Mahvetti biliyorum. Ve tekrarından korkuyorum. O yüzden sözlere itimadım az. Korkuyorum hem de çok. Ve bu korkum ona destek olmamı engelliyor. Ona yeniden başlama gücünü verdirmiyor. Beni kendi kabuğuma çekiyor derin acılarla… Keşke gelse sarılsa ve her şey yeniden başlasa ve hiç bitmese…
Ama yazarında dediği gibi “ Nasip ise gelir Hint’ten Yemen’den. Nasip değil ise ne gelir elden”…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder