Onu pusuya yatmış beni beklerken buldum, avının kokusu almış bir hayvan misali orada kıpırdamadan duruyordu. Ne zamandır oradaydı da beni izliyordu ve ben neden fark etmedim bilemiyorum. Ama benim onu fark etmem ile onun yüzünü bana göstermesinin aynı ana tekabül etmesi tamamen benim şansızlığımdandı. Başka bir şeyden değil.
Bir anda parlayan öfkemin bedenimi sarıp sarmalaması sadece saniselerimi aldı, daha fazlasını değil. Dönüşüm başlamıştı, artık durmanın imkanı yoktu. Hormonlarım isyan ediyor, beynimi yavaş yavaş ele geçiriyorken gözümü örten perde, kalbimin rüzgarında dalgalanıyordu. Ben ise annesinin kucağındaki bebek gibi öfkemin kucağında bir sağa bir sola savruluyor ama hiç bir şey hissetmiyordum. Zaten o anda hiç bir şeyin önemi de yoktu. Zaman, mekan, duygu gibi algılarım kaybolmuş yerini sınırsız gibi görünen bir öfkeye bırakmıştı.
Öfkenin içinde ki hapisin prangası zamandır. Ben artık özgürüm. Bir sukunetin eşiğindeyken, yarım olduğumu anlıyorum. Öfkemin tamamladığı yarımın eksikliğini hissediyorum.
Öfkemi özlüyorum sadece...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder