Bir gece de doğdum, bir ömürde ölemedim. Her gün yeni bir başlangıç dedim eskisini bitiremedim...

18 Mart 2013 Pazartesi

3000 yıllık şifalı dokunuş; Akupunktur...

Vücut da hissedilen bir ağrının o kişinin hayatını ne denli zindana çevirebileceğini bilmeyen çok nadir ve şanslı bir grup insan vardır. Geri kalan çoğunluk ağrılar ve o ağrılarla yapılan savaşlar için kendilerini çeşitli yöntemlerle kuşatmışlardır. Ne yazık ki ben o şanslı gruptan ayrılalı çok oldu. Yaş ile beraber çeşitli ağrılar ile karşılaşma ve tanışmalarımız olmaya başladı. Ve bende zaman zaman ağrı ile savaş kolluk kuvvetlerinin bir neferi olarak yeni yeni yöntemler denemeye ve keşfetmeye  araştırmaya başladım. Tabii sadece ihtiyaç halinde.
Düşmanınızı tanımak savaş arenasında kazanmak için en önemli stratejik hareketlerin yapılmasına ve kararların alınmasına olanak sağlar. Bu yüzdendir ki ağrı ile savaş her geçen gün bin bir farklı yöntemlerle alt edilmeye çalışılmaktadır. Lakin bazen aradığınız şey keşfedilmemiş değildir. Tam tersine çok eski zamanlarda keşfedilmiş bir yöntemdir de henüz sizin keşfetme şansınız olamamıştır.Sadece sizin onu keşfetmenizi bekliyor olabilir.

Konumuzun neden ağrı olduğunu merak edenler vardır elbet. Size geçen hafta yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum. Beni gerçekten şaşkına çeviren ve bu kadar gerçek değerler ile iyileşme hissettiğim ve ağrı sürecini  yarım saat gibi çok kısa bir sürede azalttığını gözlemleyip yaşadığım bir başka olay daha yok.

Geçen hafta çok yoğun bir iş programının arifesinde bir diş ağrısı ilk sinyallerini vermeye başlamıştı. Fakat yoğunluk ve dönemin zaman ile belirlenmiş bir teslimat sürecinin olması, benim bu küçük ağrıyı umursamama ve kendi yöntemlerim ile unutmaya çalışmama sebep oldu. Lakin unutmak istediğim ağrıyı sadece 1 gün ertelemiş olduğumu bir gün sonra, çok yoğun bir zaman diliminde fark etmekte kaderin bir cilvesi gibi önüme düştü. Tabii kide kaderin bir cilvesi değil benim yaptığım seçimlerin bir sonucuydu lakin o anda hiç bir şeyin önemi kalmamıştı. Ağrı şiddetlenerek artmaya devam etmiş, öğlen saatlerinde ise beni yerimde oturamaz hale gelmeme sebep verecek kadar dayanılmaz bir hale gelmişti. 

Dişçiden korkan ben, sevgilisine koşan bir kadın kadar sabırsız bir şekilde bulduğum ilk dişçinin koltuğuna kendimi zor attım. Tek isteğim vardı; ağrının geçmesi. Onun için kafanı kesip tekrar dikeceğiz deseler kabul edecek durumdayken; dişçinin "Dişiniz apse yapmış ve iltihap fazla. Antibiyotik kullanmadan bir işlem yapmamız olanaksız." demesiyle dünyanın başıma yıkıldığını tahmin etmişsinizdir.
Çünkü  çok süper zeki bir insan olan ben, ağrımın artmasıyla çok önce bir eczaneye gitmiş güçlü bir antibiyotik ve ağrı kesici almış lakin zaman mevhumu sebebiyle başarılı olamamıştım. Zaman ve beklemek gibi bir lüksüm hiç yoktu üstelik ağrım giderek çoğalmaya devam ediyordu. Üstelik dayanacak takatim kalmadığı gibi akşama yetiştirmem gereken bir işim vardı. Ve zamanım giderek azalıyordu. 

Bunun üzerine diş doktoruna son bir umut ile  "Ağrıyı kesecek bir yöntem yok mudur ?" dediğimde beni görseydiniz kesinlikle bana acır üstüne evinize almak  bile isterdiniz. O kadar çok sezercik halindeydim ki, o yıllarda doğmuş olsaydım o rolü kesin bana verirlerdi üstüne oskar ödülünü bile alırdım. Neyse sizin de tahmin ettiğiniz üzerine diş doktorum bu ağrıyı ilaçlar etki gösterene kadar çekmek durumunda olduğumu yani ancak ertesi güne rahatlayacağımı beklediğini söyledi ve sadece ilacımın biteceği tarihe yeni randevumu verdi ve arkasını dönerek gitti. Evet gitti. Ağrım ile ben baş başa kalmıştık artık. O kapıdan çıktığım da kurtuldum hissi sebebiyle her zaman derin bir ohh çeken ben bu sefer acılar içinde çaresizce kalakalmıştım. Yapacak bir şey olmadığını idrak edince umutsuzca işe geri döndüm.

İş yerindeki doktorlarımızla durum hakkında sohbet ederken(ki buna pek sohbet denemezdi ben acıdan deli gibi dolanıyorken) bir uzmanımız elinde akupunktur iğneleri ile belirdi odamda. "Selin'cim hadi gel ağrın için akupunktur yapalım hemde yanağındaki şişlikte geçer." dedi. Tabii o zamana kadar ben yanağımın şiştiğinin farkında bile değildim. Neyse umutsuzca oturduğum koltuğum da  bir dakikadan az bir süre  içinde Dr Erinç şikayetime yönelik 7-8 tane akupunktur iğnesini yüzüme ve koluma takmıştı bile. Bu iğneler ile en az 20 dk zaman geçirmem gerektiği için odamda sohbet etmeye başladık. Sohbet sohbeti açtıkça ağrıdan büzüşen sesim açılmaya, yüzüm gülmeye başladı. Ve inanın o kadar ağrı kesicinin yapamadığı şeyi 20 dk da akupunktur başarmıştı ağrım azalmaya başlamıştı, yüzümdeki şişlik iniyordu. Dişçimin mümkün değil Selin'cim,bu ağrıyı bugün çekmen gerekecek sözlerine inat 40 dk sonra ağrımdan eser kalamamıştı. Yanağımda oluşan o ani şişlik gözle görülür şekilde inmişti. Bu mucize karşısında yeniden dünyaya gelmiş bir bebek gibi ağlamamak imkansızdı. 3000 yıllık şifalı bir dokunuş ile yeniden doğmuştum sanki. Ağrım yoktu, dişim de oluşan hassasiyet geçmiş yemek yiyebilmiştim. Resmen bir sevgi kelebeği halini almıştım. Tüy kadar hafiftim artık.

Uzun lafın kısası Akupunktur ile ilk tecrübem değildi, lakin bu tecrübe ile yaşadığım rahatlamayı kelimeler ile anlatmak çok zor. Ama artık her türlü sıkıntımda akupunktura başvurabileceğimi iyi biliyorum. Sizin de her derde deva akupunktur ile tanışmak için nedenleriniz var ise geç kalmamanızı tavsiye ederim. Hatta daha detaylı bilgi alabilmeniz için erinckaracehennem.com adresini ziyaret etmenizi şiddetle tavsiye ederim...

O gün işimi yetiştitirip yetiştiremediğimi sorarsanız yetiştirdim lakin işten çıktığımda saat:00:05 di. O ağrı devam etseydi halim ne olurdu hiç bilemiyorum. 

Şifalı dokunuşun için sonsuz teşekkürler Erinç. İyi ki varsın. 

Ağrısız günler dilerim...
Selin


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder